ıllılı.ıl.lı..☆Michael Jackson Fan Club ☆.ıl.lı.ıllılı © Thriller
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ıllılı.ıl.lı..☆Michael Jackson Fan Club ☆.ıl.lı.ıllılı © Thriller

Michael Jackson Fan Club ™ 2023
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

  ÖLÜ DENİZ YAZMALARI

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
JaCkSonBaSaK
 ÖLÜ DENİZ YAZMALARI FgsKrc
JaCkSonBaSaK


Burçlar Burçlar : Yengeç Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 04/11/09
Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 338
Yaş Yaş : 34
Nerden Nerden : Kayseri
Lakap Lakap : Jackson Hayranı

 ÖLÜ DENİZ YAZMALARI Empty
MesajKonu: ÖLÜ DENİZ YAZMALARI    ÖLÜ DENİZ YAZMALARI EmptySalı Ocak 09, 2024 8:17 pm

1947
yılında, Ölü Deniz Kıyısında Kumran'da, çobanlık yapan bir Bedevi'nin
kaybolan hayvanlarını ararken girdiği bir mağarada bulduğu yazmalar bilim
ve teoloji dünyasını alt üst etmişti. Tarihe Ölü
Deniz Yazmaları olarak geçecek olan bu yazmaların sırrının çözülebildiğini
söylemek için ise daha çok erkendir.



Yazmaların
1947 yılında çoban tarafından bulunmasından sonra, bu yazmalar Kudüs Üniversitesi'nin
eline geçmiş ve bu mağaralarda araştırmalar başlamıştır.
1958 yılına kadar süren çalışmalarda bir çok yazmanın yanı sıra
arkeolojik başka bulgulara da rastlanmıştır.



10
yıl süresince 11 mağarada yapılan kazılar 800 kadar yazmanın ve bir çok
parçanın gün ışığına çıkmasını sağlamıştır. Bunlar arasında
Tevrat'ta geçen metinler bulunduğu kadar bulunmayanlar da mevcuttur. Bu
metinlerin aşağı yukarı dörtte biri kadarı Tevrat'ta geçen metinlerdir.
Bunların dışında kutsal metinlerin imitasyonları da söz konusudur. Ancak
yazmaların pek çok yeri okunamadığı için bunları yeniden derlemek çok
zor olmuş, bazı bölümler ise derlenemez şekilde bozulmuştur.



Metinler
daha çok deri üzerine yazılmış olmakla birlikte papirüs ve bakır üzerine
yazılmış metinler de vardır. Bu metinlerin dilleri İbranice, Arami dili ve
yerel dillerdir. Bu belgeler aynı zamanda bunları yazan topluluğun inançları
ve yaşayışları hakkında da bilgi vermektedir.



Bu
metinleri bir Yahudi topluluğunun yazdığına kuşku yoktur. Bu topluluk
genellikle Esseniler olarak düşünülmektedir. Metinlerin yazılış tarihleri
de metinlerin bir topluluk tarafından yazıldığını ve saklandığını göstermektedir.
Metinlerin en eskisi MÖ 250 en yenisi ise 68 tarihine tarihlenmektedir. 68
tarihi aynı zamanda Kudüs'e giden Roma ordularının Kumran kentini yıktıkları
tarihtir.




YAZMALARI
KİMLER YAZDI ?



Yazmaların
bir Yahudi tarikatına ait oldukları konusunda araştırmacılar görüş birliğine
varmışlardır. En olası gözüken topluluk ise Esseniler olarak düşünülmektedir.
Bu topluluğun Esseniler olup olmadığını bir kenara bırakıp yazmalara göre
bu topluluğun kurallarına ve yaşayışına bakmakta fayda vardır.



Çıkan
yazmaların arasında bu tarikatın kurallarını belirleyen yazmalar da vardır.
Bunların arasında bu topluluğun Tanrı ile yeni bir ahit yaptığına ilişkin
yazmalar da vardır.



Kanunlar
yazmasında bu tarikatın kuralları ile ilgili ayrıntılı bilgi sahibi
olabiliyoruz. .Bunun dışında tarikat hakkında bilgi alabileceğimiz başka
yazmalar da vardır.



Yazmalara
göre bu topluluk İsrail halkından çıkma , katılmak isteyen ve akıl ve
disiplin sınavlarını verebilen herkese açıktı.



Tarikata
girenler için , artık bu hayata
başladığına ilişkin törenler yapılmaktaydı. Yeni girenler ayrıca günahlarını
itiraf ediyor ve Tanrı'nın lutfunu talep ediyorlardı. Bu törenlerde ilgi çekici
bir yön de Tanrı'nın adı yüceltilirken şeytan yani Belial yeriliyordu.



Yeni
girenin tam olarak kabul edilmesi ise seneler sonra yaptığı işlere göre
oluyordu.



Topluluk
içinde ruhban sınıfının tam bir hegemonyası vardı. Ruhban sınıfı da
kendi içinde bir hiyerarşiye tabii idi. Rahipler her sene yaptıklarına göre
bir sıralamaya sokulmaktaydılar. Topluluğa girenler için ise her sene
neler yapacağı önceden belirlenmişti.



"Kardeş"ler
arasında ise tam bir sevgi ortamı öngörülmekteydi. Herkes kardeşini kendi
kadar sevmeli, etrafına iyilik yapmalıydı. Kötü davranışlar ise sert bir
biçimde cezayı hak etmekteydi.



Topluluğa
girenler maddi zevklerden uzaklaşmak, bunların peşinden koşmamak zorundaydılar.
Evlilik yasak olmamakla beraber sıkı kurallara bağlıydı.



Bu
topluluk aynı zamanda “Kanun Evi” olarak da adlandırılıyordu. Yazmalara
göre on kişiyi geçtiklerinde içlerinden birinin “gece ve gündüz”
kanunları okuması gerekiyordu.



Kanunlara
karşı koyanlar ise cezalandırılıyor ve topluluktan ihraç ediliyorlardı.






Törenler
:





Topluluğa
kabul edilen kişi tam bir yıl geçmeden bazı törenlere katılamıyordu.



Bu
törenlerden en önemlisi ise arınma (purificatio) töreni idi. Bu tören
vaftiz törenine benzeyen ve suyla yapılan bir törendi. Törenin ayrıntıları
günümüze kadar ulaşmamıştır ; ancak Şam yazmasına göre suyun “kişiyi
tam olarak kaplayacak” kadar olması gerektiğini biliyoruz. Bu töreni büyüsel
bir tören olarak kabul etmemek gerekmektedir. Bu sembolik bir arınmadır.
Zaten bu törenin etkili olabilmesi için kişinin kalbinin de temiz olması
gerekmektedir.



Bir
önemli tören de komünyon, topluluk yemeği idi. Yemek konseyden on kişi hazır
bulununca toplanabiliyor ve ekmek ve şarabın kutsanmasıyla gerçekleşiyordu.




Bu
iki önemli tören de farklı şekillerle de olsa Hristiyanlığa geçmiştir.





YAZMALARIN
İÇERİĞİ



Daha
önce de belirttiğimiz gibi 11 mağaradan çeşitli boyutlarda yazmalar çıkmıştır.
Bu yazmalar dışında bölgede yaşayan Bedevilerden satın alınanlar yazmalar
da vardır. Bu yazmalar içinde çok iyi korunanlara da rastlanmıştır,
tamamen parçalanmış olanlara da.



Bu
yazmaların konuları çeşitlidir. Bakır yazmalar dışında kalanları kısaca
özetleyecek olursak :





-
Yaradılış
(Tekvin bölümünün apokrif’i)



-
Kurallar



-
Işık
oğulları ve Karanlık oğulları (İyi kötü mücadelesini anlatan yazılar)



-
Tevrat
yorumları



-
İlahiler



Ölü
Deniz yazmaları içinde farklı konularda olanlar olsa da kabaca bu başlıklar
altında toplanabilirler.



Bir
envanter çıkartmak gerekirse, parçalı olarak 600 civarında yazma sözkonusudur.
Bu yazmaların yaklaşık dörtte biri Tevrat metinleridir, hatta çoğu metinin
bir çok kopyasına rastlanmıştır. Bu metinlerin arasında apokrif metinler
de vardır.



Bulunan
parçalardan bir bölümü de , 1896-1897 yıllarında Kahire’de bir sinagogda
Salomon Schechter tarafından bulunan ve 1910’da yayımlanan yazmalarla aynı
bölümleri içermektedir. Şam yazması ya da Şam Belgesi denilen bu belge de
değerli bilgiler içermektedir.





Bakır
rulolar



Ölü
deniz yazmaları içinde en ilginç olanları da kuşkusuz bakır rulolardır.
Bu ruloların diğer rulolardan olan farkı bakır olması dışında , topluluğun
kuralları ya da inançlarından bahsetmemesi bunun yerine saklı bir hazine
hakkında bilgi vermesidir.



Bu
rulo’nun bir hazine hakkında bilgi vermesi , yazmaları araştıran ekibi de
şaşırtmış, hatta bunu ilk tercüme eden John Marco Allegro’nun bunu
basması bu ekip tarafından, define avcılarının hücum etmesi korkusuyla
engellenmiştir.



Bu
keşif bilim dünyasını da ikiye bölmüştür. Bir bölüm araştırmacı
burada gerçekten bir hazine olduğunu savunurken
başkaları da bunun sembolik bir anlatım olduğunu iddia etmişlerdir.



Bunun
gerçek hazine olduğunu iddia edenler bu hazinelerin birinci ya da ikinici tapınaktan
geldiğini ve Esseniler tarafından saklandığını söylemektedirler.



Bunun
tersini iddia edenler ise Kumran Essenileri’nin bu kadar zenginliğe sahip
olamayacaklarını ve Kudüsteki toplulukla olan ilişkilerinin kötülüğünden,
tapınaktaki hazineleri elde edemeyeceklerini söylemektedirler.



Bu
hazinelerin gerçek anlamı ne olursa olsun bu hazineleri arayanlar, hatta bu
hazineleri Tapınakçıların bulduğunu söyleyenler vardır. Ancak Roma’daki
Titus’un zafer takına bakıldığında Romalıların hazineleri aldıkları görülmektedir.
Buna karşılık olarak da bazı araştırmacılar asıl hazinelerin saklı kaldığını
, Romalıların aldıklarının sadece göstermelik olduğunu iddia
etmektedirler.




TOPLULUĞUN
ÖĞRETİLERİ



Topluluk
kaçınılmaz olarak Tevrat’da geçen ana kavramlara bağlı idi ancak yine de
kendine özgü görüşler geliştirmişti.



Ölü
Deniz yazmaları incelendiğinde , topluluğun kendine özgü doktrinleri ve
topluluk kurallarının büyük ölçüde yazıya geçirildiği görülmüştür.



Topluluğun
inanışına göre, topluluk kutsal yazılardaki gizemleri anlamış ve bunların
sırrına ermektedir. Kurallar yazmasına göre Büyk üsdatın da görevi, bu
yolu seçmiş topluluk üyelerine bu bilgileri almasında yardımcı olmaktır.



Bu
şekli ile bu topluluk ezoterik karakterini göstermektedir. Burada dikkat
edilmesi gereken husus, ezoterik öğretilerin aksine fazlasıyla yazılı metin
bulunmasıdır. Ancak bulunan yazılı metinler, topluluğun sakladığı sırlarla
ilgili olmaktan öte kuralları ve yorumları kapsamaktadırlar.






İyi
– Kötü Karşıtlığı



Topluluğun
öğretilerinde en ilgi çekici husus , Zerdüştlük’de olduğu gibi , iyi ve
kötü güçlerin karşıtlığının önemli bir yer tutmasıdır.

İyi
güçlere hükmeden güç topluluk tarafından “Işık Prensi” diye
adlandırılmaktaydı. Onun emrindekiler ise “Işık oğulları” diye
adlandırılmaktaydı. Onların karşısında ise kötü güçlere hükmeden “Karanlıkların
Prensi” ya da “Belial” vardı. Emrindeki gçler ise “Karanlık
Oğulları” olarak adlandırılıyordu.



Ölü
Deniz yazmalarına göre, Tanrı insana iki tür ruh vermişti. Bir doğruluğun
yolundan giderken ötekisi sapkınlık yolunu izliyordu. Bu yolların açıklaması
da ilginçtir. Kurallar yazması şöyle anlatır :



“Bir
ışık kaynağından Doğruluk kökünü almaktadır,



Sapkınlık
ise karanlıkların kaynağından,



Işık
Prensi’nin elinde



Doğruluk
oğullarının hükümdarlığı vardı,



Işık
yolundan yürüyorlardı.




Karanlıklar
Prensi ise



Sapkınlık
oğullarının hükümdarlığını elinde bulunduruyordu,



Ve
onlar Karanlıkların yolundan yürüyorlardı.”
(Kurallar 3, 19-20)



Kralların
dördüncü bölümünde de buna benzer ifadeler geçer. Yine Kurallar yazmasına
göre Işık oğullarının işlediği günahların nedeni de Karanlıklar
Prensidir.



Burada
dikkat edilmesi gereken, Işık ve Karanlıklar Prensinin İyi ve kötü tanrılar
olarak düşünülmemesi gerektiğidir. Çünkü her ikisi de Tanrı tarafından
insanlar için yaradılmışlardır.



"Fakat
Tanrı , Sapkınlığın sonunu önceden belirlemiştir.



Bu
onun gizemi ve bilgeliğinin zaferidir.



Ve
Tanrı yeniden geldiği vakit doğruluk sonsuza kadar hükmedecektir.




Ancak
iyi ve kötünün savaşı Tanrı’nın geleceği hüküm gününe kadar sürmektedir.




Bu
bölümler bize, Hıristiyanlığın kökeni, daha başka bir deyişle Hıristiyanlıktaki
Şeytan kavramının kökeni hakkında bilgi vermektedir.



Kişilerin
Işık Oğullarına ya da Karanlık oğullarına katılmaları tamamen Tanrı’nın
önceden yaptığı bir seçim olarak belirlenmiştir. Karanlık oğulları
sonsuza kadar böyle kalacaktır. Işık oğulları ise yanlış yollara da
sapabilirler. Ancak “Tanrı ve Işık Prensi bütün Işık oğullarının
yardımına geleceklerdir.” (Kurallar 3, 24-25) . Böylece toplulukta Tanrı’nın
onları kurtaracağına dair her zaman bir güven hüküm sürmektedir. Bu güven
daha sonra Hıristiyanlık’ta da, İslam’da da karşımıza çıkacaktır.



Buradaki
bir dikkat çekici nokta da , hüküm gününde ödüllendirilme ve cezalandırılma
kavramlarıdır.



Hüküm
günü geldiğinde “ölüler topraktan kalkacaklar” (Savaş Kuralları
Yazması 12,5) ve son mücadele başlayacaktır. Seçilmiş olanlar ise sonsuz
mutluluk dolu bir yaşamı yaşamı yaşayacaklardır. Karanlık oğulları ise
, karanlıkların ateşi içinde tamamen yok olana kadar acılar içinde kıvranacaklardır.
Kurallar yazmasında geçen bu bölümler de bize Hristiyanlığı ve İslam’ı
anımsatmaktadır.




Mesih
beklentisi



Mesih
beklentisi de topluluğun
doktrinlerinin önemli bir öğesidir.



Değişik
tarihlere tarihlenen belgeler ışığında, Mesih beklentisi topluluğun tarihi
boyunca da farklılık göstermiş , yukarıda adı geçen kavramlarla karışmıştır.
Ancak genel olarak bu topluluğun bir beklenti içinde olduğunu ve zamanın
sonuna gelindiğinini düşünüldüğünü söyleyebiliriz. Ancak Mesih kavramı
topluluk yazmalarında oldukça karmaşıktır. Klasik mesih öğretisine bağlı
kalınmakla birlikte mesih-rahip, mesih-kral ve aşağıda inceleyeceğimiz
Adalet Üstadı kavramları birbirine karışmış bir haldedir. Mesih kavramı
ile beraber Adalet Üstadı kavramının da, Adalet Üstadı’nın dönüşünün
beklenmesinin de büyük rol oynamış
olduğu kesindir.






Adalet
Üstadı



Yazmalarda
geçen bir önemli kavram da “more hassedek” diye adlandırılan ve
Adaletin Efendisi, Adalet Üsdatı ya da Adil olan, Adil Efendi diye tercüme
edebileceğimiz kavramdır. Kumran topluluğunun inançlarına göre, bu kişi
beklenen Mesih’den farklı bir kişi idi.



Bazı
yazmalara göre Adalet Üsdatı, İsa’dan önce 180-60 yılları arasında bir
dönemde yaşamış ve ölmüş biridir. Ancak dönüşü beklenmektedir. Burada
şaşırtıcı olan Adalet Üsdatı ile İsa’nın hayatı arasındaki şaşırtıcı
benzerliktir.



Ancak
Adalet Üsdatı hakkındaki
bilgilerimiz oldukça kısıtlıdır.



Ölü
Deniz yazmaları arasındaki Habakkuk yorumuna göre, Habakkuk kşiabı aslında
Adalet Üsdatı’nı anlatmaktadır ve zamanın sonunun geldiğini haber vermek
de Adalet Üsdatı’na düşmüştür: “Ve Tanrı son nesile neler olacağını
yazmasını Habakkuk’a bildirdi. Dediklerine gelince; onu okuyan koşsun, bu
Adalet Üsdatı’nı anlatmaktadır. Tanrı ona peygamberlerin sözlerinin sırrını
açıklamıştır. “ Bu bölüm oldukça ilginçtir, çünkü Adalet Üsdatı
direk olarak Tanrı’dan vahiy alıyor olarak gözükmektedir. Aslında burada
Adalet Üsdatı Tanrı’dan vahiy alan biri olarak görülmekten öte, eski
bilgileri yeniden derleyen biri olarak da görülebilir.



Burada
bir başka dikkat çekici nokta da, Kumran topluluğu zamanında çok yaygın
olan, zamanın sonunun geldiği düşüncesinin, Adalet Üsdatı tarafından ele
alınıyor olmasıdır. Oysa Vaftizci Yahya da bu savla ortaya çıkmıştır.
Burada Yahya’nın bu yazmaları bildiğini de düşünebiliriz, daha ileride göreceğimiz
gibi de bu hiç de düşük bir olasılık değildir.



Zamanların
sonunun geldiğini söyleyen Adalet Üsdatı, Habakkuk yorumuna göre etrafındaki
insanların karşı koyması ile karşılaşmış ve onlar tarafından suçlanmış,
hatta cezalandırılmıştır. Ancak metinde nasıl cezalandırıldığı
yazmamaktadır.



Şam
yazmasına göre ise Adalet Üstadı Tanrı’dan esin alan biri olmaktan öte,
insanlara yol gösteren bir rehberdir.






KUMRAN
TOPLULUĞUNUN KİMLİĞİ



Kumran
topluluğunun döneminde varolan hangi Yahudi tarikatı ile ilşkili olduğu
uzun zamandan beri tartışma konusudur.



Topluluğun
belgelerinin yazım tarihlerinin yaklaşık MÖ 100 ılından MS 68 yılına
kadar uzanması, ilk hristiyanlar da dahil olmak üzere dönem içinde varolan bütün
Yahudi topluluklarının incelenmesini gerektirmektedir.



Dönemin
toplulukları incelendiğinde, Kumran topluluğu ile en çok Esseniler arasında
benzerlikler göze çarpmaktadır.



Esseniler
hakkında bize bilgi verenlerin başında Flavius Josephus ve İskenderiyeli
Philon gelir. Josephus, özellikle Yahudi Savaşı adlı eserinde
Essenileri olabildiği ölçüde tanıtmıştır. Bu kitaptan, her ne kadar
birebir yazmamış olsa da Ölü Deniz Yazmaları ile olan benzerlikleri gözlemleyebiliriz.
Örneğin topluluğa kabul edilme sürecinde bu benzerlik göze çarpmaktadır :




“ Topluluğa
girmek isteyenler hemen kabul edilmezler. Aday dışarıda bir yıl kadar bekler
; ancak ondan Esseni gibi davranmasını isterler […] Daha sonra, bu süre
boyunca, [aday] kendini kontrol edebildiğini gösterir ve topluluğun yaşam
tarzına daha da çok yaklaşır. Aday , arınma (purificatio) banyolarına da
katılır. Ancak daha kabul edilmiş değildir. Sabrını gösterdikten sonra
iki yıl boyunca karakteri incelenir ve eğer hak ediyorsa topluluk içine kabul
edilir.”

Bunun
dışında, topluluk içindeki hiyerarşi, din adamlarına gösterilen saygı,
ortaklaşmacı yaşam hakkında bilgiler, temizlik ve adalet gibi kavramlar hakkındaki
bilgiler, ezoterik bilgiler ve kutsal kitapların çalışılması , inançlar
gibi bir çok konularda antik yazarların Esseniler hakkında verdikleri
bilgiler ve Ölü Deniz yazmaları
arasında ortak yönler bulunmuştur.

Son
zamanlarda yapılan araştırmalarda da Essenilerin Kumran’da yaşadığının
ortaya çıkması , Kumran topluluğunun essenilerden oluştuğu yönündeki
savları kuvvetlendirmiştir.

Biz de
bu savlara sadık kalacağımızdan ve bunları çürütecek kanıtlar olmadığından
ya da bulunamadığından Kumran topluluğunu Esseniler olarak kabul edeceğiz.




HIRİSTİYAN
DİNİNİN KÖKENLERİ VE YAZMALAR



Yazmaların
bulunması ve okunması Hıristiyanlığın orijinalliği konusunu da tartışmaya
açmıştır. Hıristiyanlık ile ilk defa söylendiği iddia edilen savların
bu yazmalarda varolması bu dinin tarihinin yeniden yazılması gerektiğini
ortaya koymaktadır.



Mesih
sözcüğü köken olarak "yağlanmak" sözcüğünden gelmektedir.
Eski İsrail krallarının tahta çıkarken yağlanmaları, gelecek olan kurtarıcının
da yağlanacağını , kral olacağını düşündürtmüş ve gelecek olan
kurtarıcı bu isimle anılmıştır. İsrailliler için gelecek olan
kendilerini esaretten kurtarıp kral olacak bir Mesih'tir. Yeni bir kuracak
kurtarıcı hiçbir Yahudi'nin beklentisi olmamıştır.



İlk
yapılan çalışmalar toplulukta iki Mesih beklentisi olduğunu göstermiştir.
Bunlardan birincisi Aaron Mesih'i ötekisi de İsrail Mesih'idir. Ancak daha
sonra açığa çıkan yazmalarda bu ayrılık ortadan kalkmış ve tek Mesih
beklentisi belirgin olarak tespit edilmiştir.



Yazmalarda
geçen bir ilginç terim de Tanrı'nın Oğlu terimidir. Hıristiyanlıkla
birlikte ortaya çıktığı sanılan bu terim yazmalarda mevcuttur. Arami
Apokalipsi diye adlandırılan yazmalarda 4Q246 olarak numaralandıran metinde
bu terim bütün açıklığı ile geçer : " O
Dünyada büyük olacak […] Ve onun adı Tanrı'ını Oğlu olacak ve onu En Yüksek
Olanın oğlu diye çağıracaklar.[…] Onun krallığı sonsuz krallık olacak
ve yolu gerçeğin yolu olacak. […]O dünya yüzüne barış getirecek. […]
Yüce Tanrı onun efendisi olacak . […] Onun hükümdarlığı sonsuz hükümdarlık
olacak. "



Bu
metin aynı zamanda Luka İncili ile de büyük paralellik göstermektedir :
"Melek ona 'Korkma Meryem' dedi, 'Sen
Tanrı'nın lutfuna eriştin. Bak gebe kalıp bir oğul doğuracaksın, adını
İsa koyacaksın. O büyük olacak, kendisine en yüce olanın oğlu denecek.
Rab Tanrı ona atası Davut'un tahtını verecek. O da sonsuza dek Yakup'un soyu
üzerinde egemenlik sürecek ve egemenliğinin sonu gelmeyecektir.' "



Aslında
"Tanrı'nın Oğlu" deyiminin İsa'dan önce karşımıza çıkması
bu kadar şaşırtıcı olmamalıdır ; çünkü eski Mısır'dan,
Mezopotamya'dan Roma'ya kadar yöneticiler kendilerini Tanrı soyundan gelen ya
da Tanrı'nın oğlu olarak adlandırmışlardır.




İsa’nın
Essenilerle olan ilişkisi hakkında elimizde daha bir çok ipucu vardır. İncil’de İsa hakkında geçen bir çok
bölüm ile Ölü Deniz yazmaları arasında ilşki vardır. Bunlardan bazılarını
incelersek :



-
İsa’nın
son yemeği , Essenilerin komünyon yemeği ile bağlantılıdır. Ölü Deniz
yazmalarında , toplanıldığı zaman şarap ve ekmekle nasıl yemek yendiği
ayrıntıları ile belirilmiştir. Hatta bu toplulukta , şarap ve ekmeğin
kutsanması ile yemeğe başlanır.



-
Eski
bir geleneğe göre İsa Salı akşamı Paskalya yemeğini yemiş, aynı gece
tutuklanmış, ve Cuma günü çarmıha gerilmiştir. Esseni takvimine göre ise
yıl 364 gün idi ve 52 haftaya bölünmüştü. Buna göre her yıl , bayramlar
aynı güne düşmekteydi. Esseni gelenğine göre de bu bayram (Fısıh/Hamursuz)
Çarşamba gününe düşmektedir. Dolayısıyla da yemeği Salı akşamı
yenmektedir. Öyleyse İsa ya da İncil yazarları bu geleneği izlemişlerdir.



-
İsa
etrafında on iki havari toplamıştır. Kumran topluluğunda da yüksek konsey
on iki kişiden oluşmaktadır. Bu aynı zamanda on iki kabilenin bir sembolüdür.




-
Sayılarla
ilgili bir başka sembol de Markos’da geçer : “İsa onlara, küme küme yeşil
çimenlerin üzerine oturmalarını buyurdu. Halk, yüzer, ellişer kişilik bölükler
halinde oturdu.” (6 , 39-40) . Aynı düzen Ölü Deniz yazmalarında da geçer
: “Bütün herkes düzen halinde geçecek , herkes birbiri arkasına yüzer yüzer,
ellişer ellişer, onar onar.” Bu düzen şekli bir tür ritüelik şekildir.
O zaman İsa’yı karşılamaya gelen ve İsa’nın ders verdiği kalabalığın
Essenilerden oluştuğu da söylenebilir. Ne türlü düşünürsek düşünelim
Ölü Deniz yazmaları ile olan bağlantı açıktır.



İncillerden
bize ulaşan İsa ile ilgili bilgiler onun Kumran topluluğu ile ilişkisi olduğunu
, hatta bir Esseni olduğunu düşündürtmektedir. Ancak onun Esseni olmadığını
da düşündürecek olaylar vardır.



İsa’nın
davranışları Essenilere aykırıdır. Özellikle İsa’nın “temiz
olmayanlarla” ya da “günahkârlarla” yemek yemesi, yemeği ritüel gibi gören
ve temizlenmeyi şart koşan Esseni
düşüncesine aykırıdır.



Bir önemli
ayrım da Esseni düşüncesinin ezoterik ve inisiyasyona dayalı olmasına rağmeni
İsa’nın halkın içinden, seçim yapmadan müritlerini toplamasıdır.

Ancak
burada, İsa’nın Esseniler içinden çıkan, onların düşüncesini ortaya
koyan ancak uygulamalarına karşı çıkan bir “sapkın” olduğunu düşünebiliriz.



İncil'de
adı geçen kişiler içinde Esseni olduğu düşünülen sadece İsa değildir.






Ölü
Deniz Yazmaları ve Vaftizci Yahya



Vaftizci
Yahya İncil’de geçen en ilginç kişiliklerden birisidir. İncil’in Ölü
Deniz Yazmaları ile beraber okunması Yahya’nın da bu topluluktan biri olduğunu
düşündürtmektedir.



Yahya’nın
Esseni olduğu görüşü çok defalar ortaya atılmıştı. Eğr Ölü Deniz
Yazmalarını Essenilere maledersek bu görüş daha da desteklenmektedir.

İlk
olarak bu topluluğun bulunduğu yerle Yahya’nın ortaya çıktığı yer arasında
coğafi bir yakınlık vardır. Luka’ya göre “Tanrı, sözünü çölde
bulunan Zekeriya oğlu Yahya’ya duyurdu.” (Luka 3,2) Burada çöl sözünden
belli bir coğrafi onumu da anlayabiliriz, başka bir deyişle çöl burada
Kumran ya da Esseni topluluklarının yaşadığı yer anlamında alınabilir.
Buna göre Yahya toplulukla birlikteyken Tanrı’nın sözünü duyduğunu
iddia etmiş olabilir. Ayrıca İşaya’da da (40,3) “Çölde Rabbin
yolunu hazırlayın” demesi bütün dindar Yahudi topluluklarını çöle
yöneltmişti. Bu ifade Ölü Deniz yazmalarında da geçmektedir.



Yahya’nın
ailesinin de ruhban sınıfından gelmesi de Yahya’nın bu konuda eğitim almış
olma olasılığını güçlendirmektedir. Öte yandan Yahya’nın doğumunda
babası Zekeriya’nın şükran ilahisinde ( Luka 1,67-80) geçen bir çok
motif de aynı zamanda Ölü Deniz yazmalarında geçmektedir .

Matta’ya
göre (3,4) “Yahya’nın deve tüyünden giysisi, belinde deriden kuşağı
vardı. Tek yediği, çakirge ve yaban balıydı. “ Aynı şekilde , Ölü
Deniz yazmalarında da (Şam Belgesi) , çekirge yendiği yazmaktadır.



Yahay
ile Esseniler arasındaki bir ilginç bağ da Yahya’nın söylediklerindedir.
Matta’ya göre, “Kudüs'ün,
bütün Yahudiye'nin ve tüm Şeria nehri yöresinin halkı ona geliyor, günahlarını
itiraf ediyor, onun tarafından Şeria nehrinde vaftiz ediliyordu. Ne var ki,
Ferisilerle Sadukilerden birçok kişinin vaftiz olmak için kendisine geldiğini
gören Yahya onlara şöyle seslendi: «Ey engerekler soyu! Gelecek olan
gazaptan kaçmanız için sizi kim uyardı? Bundan böyle tövbeye yaraşır
meyveler verin. Kendi kendinize, `Biz İbrahim'in soyundanız' diye düşünmeyin.
Ben size şunu söyleyeyim: Tanrı, İbrahim'e şu taşlardan çocuk yaratacak güçtedir.
Balta şimdiden ağaçların köküne dayanmıştır. İyi meyve vermeyen her ağaç
kesilip ateşe atılacak. Gerçi ben sizi tövbe için suyla vaftiz ediyorum,
ama benden sonra gelen benden daha güçlüdür. Ben O'nun çarıklarını çıkarmaya
bile layık değilim. O sizi Kutsal Ruh'la ve ateşle vaftiz edecek. Yabası
elindedir. Harman yerini temizleyecek, buğdayını toplayıp ambara yığacak,
samanı sönmeyen ateşte yakacaktır.” (Matta 3, 5-12) .



Bu
ifadelerle Ölü deniz yazmaları arasında büyük benzerlikler vardır. Burada
belirtilen, gelecek olan gazap , hazırlanma ve Mesih’in gelişi Ölü Deniz
yazmalarında geçen motiflerdir. Suyla vaftiz de , suyla temizleme de Kumran
topluluğunun bir adetidir. Aynı şekilde ateşde yanma ve helak olma da Kumran
topluluğunun yazılarında sıkça geçer. Bu motif ,aynı zamanda Petrus’un
İkinci Mektubu’nda karşımıza çıkacaktır.
Kumran topluluğu da zamanın sonunun geldiğine inanmaktaydı.



Burada
ilginç olan bir nokta da , döneminde , Josephus’un da belirttiği gibi,
Ferisiler, Sudukiler ve Essenilerin bilinmesine rağmen Yahya’nın sadece
ikisine atıfta bulunması ve İncillerde Essenilerin ihmal edilmesidir. Aslında
bunun açıklaması basittir. Eğer Yahya ya da bu kitapları yazan kişiler
kendilerini Esseni olarak kabul ediyorlarsa bu ismin-ya da kendilerini ne olarak
adlandırıyorlarsa – kendi yazılı begelerinde geçmemesi doğaldır.



Yahya’nın
hayatında da Essenilere benzeyen yönler vardır. Yahya’nın mayalı içki içmemesi,
evlenmemesi ve dini bir hayat sürmesi Essenilerle olan benzerliğidir.



Ancak
Yahya da, İsa’nın mesihliğinde gördüğümüz gibi, topluluğunu genişletmeye
çalışmış ve öğretisini geniş kitlelere yaymaya uğraşmıştır. Bu ise
Esseniler ya da Kumran topluluğunun prensiplerine aykırıdır. Aslında Yahya
da bu topluluktan ayrılmış bir sapkın gibi görülebilir.







İsa’dan
sonra Esseni uygulamaları



İsa’dan
sonra da İsa’nın yolunu izleyenler bazı Esseni adetlerini uygulamışlardır.




İlk
Hristiyan topluluklarının ortaklaşmacı yapısı zaten Esseni topluluklarını
anımsatmaktadır. Hiyerarşik olarak da benzer bir yapı vardır. Kumran
topluluğunda, on iki kişiden oluşan
büyük konsey gibi ilk hristiyan topluluklarında , - on iki havari gibi- on
iki kişilik piskopos heyeti vardı.



Bunu
dışında Hristianlığın bir çok motifi ile – erken Hristiyanlıkta günde
üç kez dua, vaftiz ve vaftizden sonra beyaz giyme, Şeytan – Essenilerin
adetlerinin benzerliği de dikkat çekicidir.



Bu
durum ilk Hristiyan toplulukları
ile Essenilerin arasındaki coğrafi yakınlık ile açıklanmaya çalışılmaktadır.
Aslında bu çok da yanlış değildir. İnzivaya çakilen Esseniler dışında,
Filistin’de binlerce Esseninin yaşadığını Josephus’dan öğrenmekdeyiz.
Ayrıca İsa’nın havarilerinin çoğunluğunun da Esseni olmadığını
bilmekdeyiz. Ancak ister İsa’nın yetiştiği topluluk Esseniler olsun ,
ister sonradan katılsın, Hristiyanlığın kökeninde Esseniliğin olduğu bir
gerçektir.






Essenilerin
Pavlus üzerindeki etkisi



Esseni
etkisi hakında söylenmesi gereken bir başka husus da Pavlus’un Essenilerdan
etkilenmiş olabileceği hususudur. Pavlus’un bir çok ifadesi Ölü deniz
yazmaları ile aynıdır.

Pavlus
Korintlilere ikinci mektubunda şöyle der: “Üstün gücün bizden değil
Tanrı’dan kaynaklandığı bilinsin diye biz bu hazineye toprak(kil) kaplar içinde
sahibiz” (4,7). Yazmalarda ise bu ifade şöyle geçer: “Efendim,
sana şükürler olsun, mucizeni tozla, kil vazo yaparak gösterdin” . Bu
iki ifade arasındaki ilişki açıktır.



Pavlus’un
Koloselilere mektubunda ise “Bizi kutsalların ışıktaki mirasına ortak
olmaya yeterli kılan Baba’ya şükretmeniz için dua ediyoruz” (1,12)
diye bir bölüm vardır. Bu da yazmalardaki “ Tanrı onlara
kutsalların mirasından pay verdi“ ifadesi ile benzerlik göstermektedir.




Yine
aynı mektuptaki “O bizi karanlığın hükümranlığından kurtarıp
sevgili oğlunun egemenliğine aktardı” (1,13) ifadesi de bize Ölü
Deniz yazmalarında sıkça geçen ışık ve karanlık egemenliklerini anımsamaktadır.




Oysa
ışık ve karanlık arasındaki bu mücadele Pavlus’un mektuplarında sıkça
geçmektedir.

Romalılara
Mektup’da şöyle denilmektedir: “Gece ilerlemiş, gündüz yaklaşmıştır.
Bunun için, karanlığın işlerini üzerimizden sıyırıp atarak, ışığın
silahlarını kuşanalım.”(13,12) Burada
Pavlus ile Kumran topluluğu arasındaki ilişki belirgin olarak gözükmektedir.




Işık
ile karanlık arasındaki mücadele Pavlus ‘un Korintlilere ikinci mektubunda
çok ilginç bir şekilde geçer : “İmansızlarla aynı boyunduruğa
girmeyin. Çünkü doğrulukla fesadın ne ortaklığı, ışıkla karanlığın
ne beraberliği olabilir? Mesih ile Belial arasında ne söz birliği , iman
edenin iman etmeyenle ne paydaşlığı olailir? “ (6,14) Burada ışık
ve karanlık çatışmasının yanında Mesih-Belial ikiliği de belirtilmiştir.
Belial isminin İncil’de geçtiği tek yer burasıdır. Belial isminin Ölü
Deniz Yazmalarında sık sık geçtiğini görmüştük. Pavlus da burada Kumran
topluluğu tarafından büyük önem verilen bu ismi kullanarak bu toplulukla
olan ilşikisi hakkında ipucu vermektedir.



Elçilerin
İşlerinde ise Pavlus’a İsa tarafından şu sözler söylenmektedir: “Seni
ulusların gözlerini açmak ve onları karanlıktan ışığa, Şeytan’ın hükümranlığından
Tanrı’ya döndürmek için gönderiyorum. Öyle ki, bana iman ederek günahlarının
affına kavuşsunlar ve kutsal kılınanların arasında yer alsınlar “
(26,17-18) Burada geçen ifadeler arasında “gözlerini açmak”, “karanlıktan
ışığa” ve “kutsal kılınanlar” Ölü Deniz yazmalarında
geçen ifadelerdir.






SONUÇ



Ölü
Deniz yazmaları keşfinden itibaren büyük gürültü koparmış ve üzerinde
bir çok teori üretilmiştir.



En
dikkat çekici tarafı ise Hristiyanlığın kaynakları hakkındaki görüşlerin
değişmesine neden olmasıdır.



Ancak
bir öğretiye körü körüne inanan insanların özgün düşünerek kendi
ianançlarını sorgulamadsı beklenemez. Bu yazmaları okuyan kişilerin çoğunluğunun
din adamı ya da tarikat mensubu olması burada çıkarılan sonuçların
herkese açıklanmasını engellemiştir. Aynı şekilde yazmaların bir bölümünün
tercümeleri halka açıklanmamıştır ve sansürlenmiştir. Yazmaların yeni
tercümelerinde 50’li yıllarda olan metinler dahi yoktur.



Bunun
dışında bu yazmalara ulaşıp,onları okuduktan sonra dinden çıkan din
adamları ya da okudukları ve tepkiler karşısında alkole sığınan John
Strugnell gibi araştırmacılar da çıkmıştır.


Ölü
Deniz yazmaları hakkında yapılacak tarafsız bir araştırma Hristiyanlık
hakkındaki görüşlerimizi kökünden değiştireceği kesindir. Ancak içinde
yaşadığımız yüzyıl bütün dogmaların yıkılacağı bir yüzyıl
olacaktır ve Hristiyanlık da bundan nasibini alacaktır.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://jacksonmichael.yetkin-forum.com
 
ÖLÜ DENİZ YAZMALARI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ıllılı.ıl.lı..☆Michael Jackson Fan Club ☆.ıl.lı.ıllılı © Thriller ::  `·.¸¸.·´´¯`··._.·´ SERBEST KÜRSÜ `·.¸¸.·´´¯`··._.·  :: Genel Kültür-
Buraya geçin: